İşletmeler enflasyonla mücadele için ne yapabilir?


Euro Bölgesi %8,6 ile tüm zamanların, ABD ise %9,1 ile 40 yılın en yüksek enflasyon rakamlarını açıkladı. Türkiye’de ise enflasyon, TÜİK verilerine göre yıllık bazda %79,6 oranında artarak 24 yılın zirvesine çıktı. Makroekonomik göstergeler birçok ülkenin enflasyonist bir ortam yaşadığına işaret ederken, işletmeler artan girdi maliyetleriyle mücadele ediyor. Peki, şirketler zorlu ekonomik koşulların üstesinden nasıl gelebilir? Bu yazımızda enflasyonun satın almaya etkilerine ve şirketlerin enflasyonla nasıl mücadele edebileceğine sizler için değindik.

Tüketiciler, alım güçlerini korumak için düşük enflasyonu tercih eder. İşletmeler de düşük enflasyondan yanadır, çünkü bugün yaptıkları yatırımlar istikrarlı bir dönemin ardından gelecekte daha büyük kazançlar olarak geri döner. Hükümetlerin de tercihi istikrarlı ve düşük enflasyondur. Fakat bugünün manzarası, bu durumun tam aksine işaret ediyor. Euro Bölgesi %8,6 ile tüm zamanların en yüksek enflasyonunu açıklarken, ABD’de %9,1 ile 40 yılın enflasyon rekoru kırılıyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), haziran ayında enflasyonun %10,3'e yükseldiğini açıkladı. Böylece enflasyon son 34 yılın en yüksek seviyesine çıkmış oldu. OECD ülkelerinin yaklaşık üçte biri çift haneli enflasyon kaydederken en yüksek oran Türkiye'de kaydedildi. Ayrıca OECD bölgesinde ortalama gıda enflasyonu temmuzda %12,59 iken Türkiye'de %93,9 oldu. Alım güçleri düşerken girdi maliyetleri artıyor, üretici ve tüketici arasındaki makas açıldıkça açılıyor. Tüm bu gelişmeler, işletmeleri daha stratejik kararlar almaya ve daha temkinli adımlar atmaya yönlendiriyor.

Bu yazımızda öncelikle enflasyonun neden yükseldiğine kısaca değineceğiz. Ardından enflasyonun satın alma departmanlarını nasıl etkilediğinden söz edecek ve şirketlere enflasyonist ortamla başa çıkmalarını kolaylaştıracak öneriler sıralayacağız.

Enflasyon neden yükseliyor? 

Ekonomi oldukça temel bir mekanizmayla çalışır: Arz ve talep. Son dönemde ürün ve hizmetlere yönelik talep, pandemi öncesi seviyeleri aşsa da arz buna yetişemiyor. Arz edilen ürün ve hizmet azaldıkça kıymetleniyor ve bu da tüketicilere fiyat artışı olarak geri dönüyor. Çünkü pandemi kaynaklı tedarik zinciri sorunları sürüyor ve hafifleme sinyalleri gösterse de birçok ürün limanlarda ya da gemilerde hedeflerine ulaşmayı bekliyor. Nakliye maliyetleri yüksekliğini korurken, iş gücü problemleri de aynı ölçüde devam ediyor. Öte yandan pandeminin etkileri, ara sıra nükseden yeni varyantlar ve endişelerle dönemsel olarak şiddetlenebiliyor. Örneğin Çin’in uyguladığı sıfır COVID politikasıyla görülen katı kapanma uygulamaları, küresel tedarik zincirini doğrudan etkiliyor.

Pandemi etkilerinin yanı sıra dünyanın en güncel ve süregelen problemlerinden biri olarak sayılan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali küresel ekonomide ve ticarette dengeleri değiştiriyor. Dünyanın en büyük tahıl ve gübre ihracatçılarından Rusya’dan küresel yaptırımlar ve Ukrayna’dan savaşın etkileri sebebiyle kısıtlanan arz, gıda fiyatlarını doğrudan etkiliyor. Savaş yarın bitecek olsa dahi Rusya’ya yönelik yaptırımlar ve Batı’nın tedarik kaynaklarını değiştirme çabaları, koşulların bir süre daha eski haline dönmesine engel olacak gibi görünüyor.

Enflasyon, satın alma departmanlarını nasıl etkiliyor?

Satın alma departmanlarının işi doğrudan ürün, hizmet ve taşımacılık maliyetleriyle ilgili olduğundan, satın alma liderleri kariyerlerinin şimdiye kadarki en zorlu dönemlerinden birini yaşıyor. Tedarik sektörüne yazılım sağlayan bir şirket tarafından yürütülen ankette 10 satın alma uzmanından 8'i (%84), tedarik zinciri aksaklarıyla uğraşmanın bugüne kadarki en büyük kariyer zorluğu olduğunu söylüyor.

Tüketici talebindeki hızlı değişimlerden ekonomik aktivitenin canlanmasına, tedarik zinciri problemlerinden ekonomideki kontrolsüz genişlemeye kadar birçok başlık, hammadde fiyatlarına enflasyon olarak yansıyor. Bu durum yeni finansal ve operasyonel riskler ortaya çıkarıyor. Satın alma profesyonelleri maliyetleri nasıl yönetecekleri, riskleri nasıl azaltacakları, sınırlı tedarikle nasıl başa çıkacakları ve kapasitenin yetersiz kullanımı gibi tehditleri nasıl bertaraf edecekleri üzerine düşünüyor. Her birinin yapması gereken başlıca üç şey bulunuyor: Tedarik kullanılabilirliğini en üst seviyeye çıkarmak, gereksiz maliyetleri en aza indirmek ve yeni fırsatları yakalamak. Bu amaçlar, temelde tüm şirketlerin enflasyonla mücadele stratejisinin merkezine yerleşiyor.

Şirketler, enflasyonla mücadele için neler yapabilir?

Bu sorunun yanıtları için Harvard Business Review’da yayımlanan ve birçok değerli öneride bulunulan “How Companies Can Prepare for a Long Run of High Inflation” isimli makaleye başvuruyoruz. Cornell, Missouri, Calgary gibi üniversitelerden akademisyenlerin kaleme aldığı bu yazıda, faiz artırımı önlemlerine ve bilanço düzenlemelerine rağmen enflasyonun bir süre daha bizimle olduğu uyarısında bulunuluyor ve aşağıdaki öneriler sıralanıyor:

Tüm değer zincirinizi ve bu zincirin tedarik zinciri şoklarına maruz kaldığı yönleri anlayın

Yalnızca acil tedarikçileriniz hakkında bilgi edinmenin ötesine geçin ve tedarikçinizin arkasındaki tedarikçiyi bulun. Küçük bir alt bileşen dahi çeşitli üretim aşamalarında dünyayı dolaşır. Her aşamada kesinti risklerini değerlendirin, alternatif tedarik kaynakları geliştirin ve yeterli envanter tuttuğunuza emin olun. Tam zamanında (just-in-time) stokları koruma günleri geride kaldı, tedarikte her ihtimale karşı (just-in-case) yaklaşımını benimsemenin tam zamanı!

Sermaye yapınızı anlayın

 Hisse senetleri, imtiyazlı hisseler, banka kredileri ve borçlar, her birinin üzerinden yeniden geçin. Hangilerinin ne zaman geri ödenmesi gerektiğini, hangilerinin faiz artışlarından etkilendiğini ve temerrüde düşerseniz hangilerinin işletmenizi olumsuz bir duruma sürükleyebileceğinin bilincinde olun. Geçtiğimiz on yılda işe yarayan finansal planlarınız, bugün için anlamlı olmayabilir. Riskleri yönetmek için kredilerinizi yeniden yapılandırın ve acil durumlarda kullanabileceğiniz tampon kredi limitlerini kurmayı sürdürün.

Küresel gelişmelere daha çok önem verin

Ülkelerin ekonomik ve siyasi iş birliklerinde yaşanan değişimlere ve uluslararası tedarikçilerin değişen politikalarına daha fazla dikkat edin. Ülkelerin uzun vadeli ekonomik çıkarları doğrultusunda her zaman rasyonel ve tutarlı hareket etmesi beklenemez. Zira politika, uluslararası baskılar ve ulusal koşullar, rasyonel ekonomik düşünceyi geride bırakarak iş politikalarında hızlı değişimlere yol açabilir.

Merkez bankalarını izleyin

Halihazırda iş yaptığınız ya da dünya ekonomisine yön veren ülkelerin merkez bankalarının kararlarını yakından takip edin. Politika duyuruları ve toplantı tutanaklarını birincil kaynaktan inceleyerek anlamaya çalışın. Analist yorumlarını ve beklentilerini takip ederek piyasadan haberdar olun.

Çalışanlarınıza değer verin

Bu öneri konuya biraz uzak görünse de, insanların iş piyasasından çıkışlarının küresel bir trende dönüştüğü bir dönemde, çalışan moralini yüksek tutmanın ve yıpranmayı önleyici şirket için stratejiler geliştirmenin işlerinize doğrudan etkisi olduğundan şüphe etmeyin. Kilit bir çalışanı kaybetmek, size aylarca sürecek bir üretkenlik kaybı ve yeni bir işe alım sürecinin maddi yüklerine mal olabilir. Çalışanlarınızla sürekli iletişim halinde olun, onların kariyer yolculuklarını takip edin, verimliliklerini artıracak koşulları sağlayarak şirketinize daha çok bağlanmalarını sağlayın ve enflasyonist ortamın onları da derinden etkilediğini bilerek iyileştirmelere gidin.

Kesinti kararlarınızı uygulamaya koyarken bir kez daha düşünün

Başarısız çeyrek dönemler yaşayan birçok teknoloji şirketi, artan maliyetlerle ve enflasyonla mücadele için ilk olarak çalışan kesintileri yapmaya başladı. Binlerce çalışan işinden oldu ve yaşam koşulları değişti. Ekonominin zorlayıcı dönemlerinde bu gibi eylemlere girişmek evrensel bir kabul gibidir fakat maaş, harcama veya personel kesintisi kararları almadan önce biraz daha düşünün, çünkü bu gibi eylemlerin sonucu çoğunlukla düşük çalışan morali ve yıpranmadır. Ar-Ge, çalışan eğitimi, pazarlama gibi alanlarda harcamaları kısmaya başlamak cazip gelse de, bu gibi eylemler için daha stratejik adımlar atın. Örneğin organizasyonel öncelikleri yatırım geri dönüşü, riskler ve belirsizlikler, büyüme potansiyeli gibi nicel göstergelerle belirleyin ve kesintileri en doğru noktalarda yaptığınıza emin olun.

Harcama görünürlüğü elde edin

Elbette yukarıdaki adımı atabilmenin önceliği, harcamalarınıza dair kapsamlı bir bakış açısına sahip olmaktan geçiyor. Bunun için gider yönetimine öncelik verin. Paranın nereye, kim tarafından ve nasıl harcandığını tespit edin. Stratejik ve stratejik olmayan harcamaları birbirinden ayırın, öncelikleri şirketin stratejisiyle uyumlu olarak belirleyin ve sürdürülebilir bir maliyet yönetimi sistemi kullanın. Maliyetleri iyi yönetebilirseniz, uzun vadede size daha çok kazanç olarak geri dönecek yatırımları rakiplerinizden daha fazla yapmayı başarırsınız.

Önerilerden de anlaşılacağı üzere işletmelerin ekonominin zorladığı zamanlarda yapması gereken ilk şey, harcama ve maliyetler üzerinde tam hakimiyet kurarak stratejik adımlar atmak olarak öne çıkıyor. Yukarıdaki maddeleri başarıyla uygulayan şirketler yüksek enflasyonun üstesinden gelmek için esneklik kazanırken, stratejik olarak yatırım yapmalarına olanak tanıyan maliyet yönetim sistemlerini de önceden oluşturabiliyor. Bu sayede şirketler, tabiri caizse yorucu bir ortamda hem hücum hem savunma oynayarak rakiplerini geride bırakma şansı elde ediyor.

PAYLAŞ:

Büyüme kaynağı olarak satın alma

Satın almada B2B pazaryeri dönüşümü