Orman yangınları ve iklim değişikliği: Gelecek nasıl olacak?


Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi'nden alınan veriler, Avrupa'nın bu yıl orman yangınları açısından rekor kırdığını gösteriyor. Yılın başından bu yana Belçika topraklarının beşte birine eşit olan 1,6 milyon dönümlük orman alanının kaybına yol açan yangınlar, iklim değişikliğinin en güçlü ve gerçek göstergeleri arasında sayılıyor. Peki, orman yangınlarına karşı önlem alınmazsa, dünyayı nasıl bir gelecek bekliyor? Fieldz olarak bu yazımızda sizler için inceledik.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), geçtiğimiz şubat ayında Orman Yangını Gibi Yayılıyor: Olağanüstü Tabiat Yangınlarının Yükselen Tehdidi başlıklı bir rapor yayımladı. Son yıllarda Avustralya’dan Kuzey Kutbu’na, Kuzey ve Güney Amerika’ya kadar yayılan ve dünya genelinde rekor kıran orman yangınlarının görüldüğüne dikkat çekilen raporda, bu yangınların karşılarına çıkan topluluk ve ekosistemleri tahrip ettiği ve orman yangınlarının giderek yoğunlaştığı belirtildi. İklim değişikliği ve arazi kullanımının orman yangınlarını daha da kötüleştiren sebepler olduğunu ortaya koyan raporda, kontrol edilemeyen orman yangınlarının insanlık, biyolojik çeşitlilik ve ekosistemler için yıkıcı olabileceğinin altı çizildi. Atmosfere önemli derecede sera gazı salımına neden olan orman yangınlarının iklim değişikliğinin etkilerini şiddetlendirebileceği ayrıntısına da yer verilen raporda, uluslararası topluma bu durumun riskleri hakkında uyarıda bulunuldu.

Ekosistem, küresel çapta 2020 ve 2021 yazlarında görülen yangınların etkisini henüz atlatamamışken, Avrupa 40 dereceleri bulan sıcaklıklarla son yılların en sıcak yazını 2022’de yaşadı. Kuraklık gibi yan etkilerinin yanı sıra Avrupa’yı çok sayıda orman yangınıyla da karşı karşıya bırakan sıcaklıklar, dünyanın alarm verdiğini bir kez daha ortaya koydu.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın da dikkat çektiği üzere orman yangınları, iklim değişikliğinin hem sebebi, hem de sonucu olarak konumlanıyor. Orman yangınları krizi şiddetlendirirken, iklim değişikliğini önlemek konusunda geç atılan her adım, ekosistemleri yok eden yangınların ilerleyen yıllarda daha çok karşımıza çıkacağını gösteriyor. Bu yazımızda, orman yangınları ve iklim değişikliği arasındaki karşılıklı ilişkiye değinecek, bu yıl görülen yangınların yıkıcı etkilerini özetleyecek, ve sorumlu üretim ve tüketimin öneminden bahsedeceğiz.

Avrupa ve ABD’de 2022 orman yangınlarının bilançosu

BBC’nin temmuz ayının sonlarına doğru derlediği verilere göre, bu yıl o tarihe kadar Avrupa Birliği genelinde yangınlarla tahrip olan arazi miktarının beklentilerin 3 kat üzerinde olduğu görülüyor. Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi’ne (EFFIS) göre 16 Temmuz itibarıyla yaklaşık 346 bin hektar arazinin yandığı kaydedilirken, Batı Avrupa’nın çoğunun yangın risklerini önemli ölçüde artıran rekor bir sıcaklık dalgasına maruz kaldığı belirtiliyor.

Ağustos ortasına gelindiğinde ise POLITICO Europe’un derlediği veriler, Avrupa’yı esir alan alevlerin 2022’nin başından bu yana Lüksemburg’un iki katından daha büyük bir alana karşılık gelen 660 bin hektar araziye zarar verdiğini gösteriyor. Avrupa Birliği’nin bugüne kadarki en kötü orman yangını yılı olan 2017’de yıl boyunca yanan arazi büyüklüğünün 988 bin hektara ulaştığı bilinirken, yangın sezonu devam eden bölge için EFFIS’ın “yeni rekor” uyarısında bulunduğu hatırlatılıyor.

EFFIS Koordinatörü Jesus San-Miguel’in 2017’nin hemen altında olduğuna dikkat çektiği güncel rakamlarda en çok payı İspanya, Romanya ve Portekiz alıyor. 14 Ağustos haftasında 60 bin hektardan fazla arazisi tahrip olan Fransa, 2019’un tamamında kaydettiği 43.600 hektarlık rekorunu endişe verici bir biçimde geride bırakıyor.

ABD’ye bakıldığında ise Afet Hayırseverliği Merkezi (CDP), iklim değişikliğinin yangınlar üzerinde giderek daha fazla etkiye sahip olduğunu söylüyor. Kaliforniya Ormancılık ve Yangından Korunma Departmanı’ndan Cecile Juliette, Kaliforniya’nın her yıl yaşadığı yangın dönemini bir “yangın sezonu” olarak adlandırmanın artık doğru olmayacağını, zira yazın başlayan yangınların aralık ayına, hatta bir
 sonraki yılın ilk ayına kadar uzandığına dikkat çekiyor. Henüz geçtiğimiz günlerde yaşanan Büyük Oregon Yangını'nın ABD'nin batısında 2 binden fazla haneyi tehdit ettiği bilinirken, yangınlar sebebiyle oluşan hava kirliliği giderek daha büyük bir soruna dönüşüyor. 1 Ocak’tan bu yana 2,4 milyon hektarı aşkın alanın tahrip olduğu bilinen ülke, 10 yılın en aktif yangın sezonunu yaşıyor.

Orman yangınları ve iklim değişikliği arasında nasıl bir ilişki var?

Bilançolarının her yıl kötüleştiği orman yangınlarının, şiddetli sıcak hava dalgalarının yaşandığı 2022 yazıyla aynı döneme denk gelmesi elbette sürpriz değil. EFFIS verileri orman yangınlarının %95’inin insan hatası sonucu çıktığını gösterse de ABD'de 1200 yılın en kötüsü olarak anılan sıcak hava ve kuraklık, yangınların yayılması için gerekli zemini oluşturuyor.

İklim bilimci Matthew Jones, "İklim değişikliğiyle daha da şiddetlenen ısı dalgaları ve kuraklıklar, şu anki gibi devasa orman yangınlarının yaşandığı yıllarda kesinlikle belirleyici bir faktör oluyor" ifadelerini kullanıyor. UNEP’in araştırması ise iklim değişikliği ve arazi kullanımındaki değişikliklerin 2030’a kadar küresel ölçekte orman yangınlarını %14, 2050’nin sonuna kadar %30 artıracağını gösteriyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonuna yaklaştığımızda ise iklim değişikliğinin sebep olduğu orman yangını artışı oranının %50 olacağı öngörülüyor

Veriler, sıcaklıkların yüksek olduğu, yağışların ve nemin düşük olduğu ve rüzgarların alevleri körükleyebildiği yangın havalarının küresel düzeyde %54 daha sık yaşandığına dikkat çekiyor. Küresel ısınmayla mücadelenin temel amacının sıcaklıkların sanayi öncesi ortalamanın 2 santigrat derece üzerine çıkmasının önüne geçmek olduğu düşünüldüğünde, bu durumun yaşanması durumunda dünyanın daha çok yangınla karşılaşacağını anlamak pek de zor olmuyor. Aşağıdaki infografik, küresel sıcaklıklarda görülecek artışların yangın havalarının sıklığını nasıl etkileyeceğini gösteriyor. 

İklim değişikliği ve orman yangınları ilişkisi ise şu beş adımla özetlenebiliyor:

  1. Atmosferdeki karbon ve karbon eşdeğeri gazlar sera etkisiyle sıcaklıkların yükselmesine sebep oluyor.
  2. Artan sıcaklıklar, yangın havalarının görülme sıklığını artırıyor.
  3. Nemin ve yağışın olmadığı kurak dönemler, rüzgar döngülerini değiştiriyor ve bir kibrit kutusu etkisi yaratıyor. Bu durum yangınları kaçınılmaz kılıyor.
  4. Orman yangınları sonucu ortaya çıkan karbondioksit ve diğer karbon eşdeğeri gazlar, atmosfere salınan sera gazı oranını artırıyor.
  5. Döngü başa sarıyor.

Orman yangınlarıyla nasıl mücadele edilir?

Yangınların boyutları her yıl büyüyor ve yangın anında müdahale de bu sebeple güçleşiyor. UNEP, tüm ulusları “Yangına Hazır Formülü” adını verdiği bir mücadele yöntemine çağırıyor. Formül, hükümetlerin bu konu için ayırdıkları bütçenin üçte ikisinin planlama, önleme, hazırlık ve iyileştirmeye, kalan üçte birlik kısmın müdahaleye ayrılmasını öngörüyor. Rapora göre şu anda orman yangınlarına doğrudan müdahaleler, söz konusu bütçelerin yarısından fazlasına karşılık geliyor. Oysa planlama, bütçenin %1’den az bir kısmını oluşturuyor.

Rapor, tüm ulusları yangınları önlemek için yerel koşulları dikkate alan, veri ve bilime dayalı izleme sistemlerini içeren ve uluslararası iş birliğine dayanan bir strateji önerirken, UNEP İcra Direktörü Inler Andersen, “Hükümetlerin orman yangınlarına verdiği mevcut tepkiler, genellikle bütçeyi yanlış yere yönlendirmekle sonuçlanıyor” ifadelerini kullanıyor. Yangın oluştuktan sonra mücadele etmenin itfaiyecilerin ve saha çalışanlarının hayatlarını da riske attığını söyleyen Andersen, daha iyi hazırlanıldığı durumda olağanüstü orman yangınlarının risklerinin en aza indirilebileceğine dikkat çekiyor. Ulusların orman yangın riskinin azaltılmasına daha fazla yatırım yapması ve yerel topluluklarla iş birliği halinde olması gerektiğini düşünen Andersen, daha iyi bir gelecek için iklim değişikliğiyle mücadelede küresel taahhüdün güçlendirilmesi gerektiği görüşünü savunuyor.

Geniş perspektif: Sorumlu üretim ve tüketim

Andersen’in dikkat çektiği küresel taahhüt, hem üretim hem de tüketim bağlamında da bir karşılık buluyor. Birleşmiş Milletler'in belirlediği Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) içinde 12. başlığı oluşturan sorumlu üretim ve tüketim, işletmelerin, politika yapıcıların, araştırmacıların ve tüketicilerin sürdürülebilir uygulamalara uyum sağlamaları için bir dizi eylem çağrısında bulunuyor. Gelişmiş teknolojik kapasite, kaynakların verimli kullanımı ve azaltılmış küresel atık olmak üzere üç temel üzerine inşa olan bu ilke, tüketim ve üretim kalıplarının geniş çevresel ve sosyal etkileri olduğu görüşünü esas alıyor.

Sorumlu üretim ve tüketim, her iki süreçte de kaynakların verimli kullanılmasını, atıkların azaltılmasını gerektiriyor. Bu da mevcut doğrusal ekonomi yerine yeniden kullanıma, geri dönüşüme odaklanan döngüsel bir ekonomi modelinin benimsenmesi anlamına geliyor. Her alanda ürün yaşam döngüsünün uzatılmasını öngören bu amaç, malzemelerin ve kaynakların onarım, geri dönüşüm, yeniden kullanım yoluyla mümkün olduğunca uzun süre ekonomide tutulduğu ve atıkların en aza indirildiği bir ekonomi modeline kavuşmayı hedefliyor.

Sorumlu üretim ve tüketim, yalnızca büyük işletmeler için değil, bireyler için de uygulamalar öneriyor. Geri dönüşüm ilkelerini benimsemek, tek kullanımlık plastiklerden vazgeçmek, elektronik cihazları geri dönüştürmek ve yenilenmiş elektronik ürünleri kullanmak, bir satın alma gerçekleştirmeden önce ürünün yaşam döngüsü hakkında bilgi edinmek ve kararları buna göre vermek gibi başlıklar, döngüsel ekonomiye ve sorumlu tüketime adım atmanın akla gelen ilk yolları arasında sıralanıyor.

PAYLAŞ:

Tedarik zincirlerinin geleceği: Sürdürülebilirlik

Temiz enerji çözümleri, 3 yılda Rus gazının üçte ikisinin yerini alabilir