Kurumsal sosyal sorumlulukta unutulan bir kavram: Çalışan gönüllülüğü


Kurumların topluma ve çevreye yönelik kaçınılmaz olumsuz etkilerini bertaraf etmelerini ve kaynaklarını toplumsal fayda odağında kullanabilmelerini tanımlayan kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) kavramı, kamuoyu ve paydaşların şirketlerden daha hesap verebilir ve şeffaf organizasyonlar olmalarına yönelik beklentileri çoğaldıkça daha çok konuşuluyor. İngilizcede corporate social responsibility olarak bilinen ve CSR olarak kısaltılan kurumsal sosyal sorumluluğun pratikteki karşılıkları şirketlere ve faaliyet gösterdikleri endüstrilere göre farklılık gösterse de temelde toplumsal faydayı gözetirken, kurumların kamuoyu gözündeki itibarlarına da katkıda bulunuyor.

Şirketin değerleriyle örtüşen problem alanlarına çözüm geliştirmeyi amaçlayan KSS projeleri, daha çok tercih ediliyor. Örneğin Starbucks, 2020 Küresel Sosyal Etki Raporu’nda kahve tedariğinde %100 etik bir zincire ulaşmak için küresel bir çiftçi ağı oluşturmayı ve 2025’e kadar bu çiftçilere 100 milyon ağaç sağlamayı taahhüt ediyor. Öte yandan şirket yine 5 bin savaş gazisine ve 10 bin mülteciye istihdam sağlayacağını ifade ediyor. Bir sivil toplum kuruluşuna (STK) finansman sağlamak, kâr amacı gütmeyen bir etkinlik dizisine sponsor olmak, döngüsel ekonomiye katkı için geri dönüştürülmüş ürünleri farklı amaçlar için yeniden kullanmak gibi projeler, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri içinde sayılabiliyor.

Yine de işletmeler, sahip oldukları insan kaynağını sosyal sorumluluk amaçları için kullanmaya yeterince odaklanmıyor. Geleneksel uygulamalar, insan kaynağının çalışan gönüllülüğü bağlamında dikkate değer etki yaratabilecek sosyal sorumluluk projelerine katılımını teşvik etmiyor. Şirketlerin KSS amaçlarına uygun etkiler yaratacak çalışan gönüllülüğü çalışmalarının genel özelliklerine değinmeden önce, çalışan gönüllülüğü kavramının kısa tanımıyla başlayalım.

Çalışan gönüllülüğü nedir?  

Kurumsal gönüllülük olarak da adlandırılan çalışan gönüllülüğü, çalışanların işverenleri tarafından çoğunlukla Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uyumlu olarak tasarlanan sosyal sorumluluk hedefleri için teşvik edilmesini ve desteklenmesini öngören işyeri tabanlı girişimlerdir.

Genel anlamda işletmelerin topluma katkıda bulunmalarının etkili bir yolunu sunan çalışan gönüllülüğü, çalışanların işverenleri tarafından ücretli izinlerinde çeşitli hayır kurumlarında çalışmalarının teşvik edilmesi veya çalışanlar tarafından seçilen STK’lara şirket tarafından bağış yapılması gibi geleneksel uygulamalarda karşılık buluyor. Oysa dijital çağda, çok disiplinli ve sosyal duyarlılığı yüksek çalışanlar, çok daha fazlasını yapabilme potansiyeli taşıyor; fakat işletmeler bu gerçeği yeterince değerlendirmiyor.

Çalışan gönüllülüğüyle etkiyi büyütmek

Çalışan gönüllülüğü faaliyetlerinin şirketin KSS hedeflerine uyumlu büyük etkiler yaratabilmesi için, bazı koşulların sağlanması ve bu kavramın yeni döneme göre yeniden değerlendirilmesi gerekiyor.

Seçim özgürlüğü verin.

Tek bir sivil toplum kuruluşunu desteklemek ve bunu her yıl yapmak, farklı hassasiyetleri olan çalışanları yakalamak açısından engel teşkil edebiliyor. Şirketin topluluk etkisinin genişliğini sınırlayan standartlaşmış uygulamalar, kamuoyunda beklenen etkiyi oluşturmak açısından da geri kalıyor. Zira şirketin tüm paydaşlarının gönüllü olarak katılmadığı faaliyetler, hem iş stresine yol açma potansiyeli taşıyor, hem de kamuoyuna samimi olarak yansımıyor. Bu noktada işletmelerin hem çalışanlarını daha iyi tanımak, hem de daha etkin bir KSS stratejisi yürütmek için ekiplerine gönüllü olarak çalışabilecekleri projeleri tasarlama, yardım ve bağış kuruluşlarını bizzat seçme olanağı tanıması gerekiyor. Şirket içinde kurulacak KSS kulüpleri, tıpkı üniversitelerde olduğu gibi tüm inisiyatifi doğrudan çalışanlara vererek gönüllü çalışanlara özgür bir alan açmaya yarayabiliyor.

Esneklik tanıyın.

Bugün nasıl hibrit çalışma her çalışana kendi iş planını yapma özgürlüğü tanıyor ve alışıldık mesai saatlerini kişiselleştirme imkanı veriyorsa, benzer bir esnekliğin kurumsal sosyal sorumluluk odaklı çalışan gönüllülüğü faaliyetlerinde de tanınması gerekiyor. Çalışanların iş saatlerinin belirli bir bölümünü, diledikleri zaman gönüllü faaliyetlere ayırmasını teşvik etmek, bunun için uygun zemini oluşturmak ve buradaki karar süreçlerini de çalışan inisiyatifine bırakmak, önemli etkiler yaratacak gönüllülük faaliyetlerine zemin hazırlıyor.

Çalışan gönüllülüğünün faydaları 

Çalışan gönüllülüğünün şirketlerin KSS hedeflerine uygun olarak sürekliliği sağlanan uygulamalara dönüştürülmesi, orta ve uzun vadede şirketin temas ettiği topluluklar, şirket kültürü, çalışan verimliliği, kamuoyu gözündeki itibar ve sosyal etki bakımından dikkate değer faydalar yaratıyor. Aşağıda madde madde sıraladığımız bu faydalar, şirketlerin büyük bütçelere ihtiyaç duymadan, yalnızca çalışanlar için uygun zemini oluşturarak yürütebilecekleri çalışan gönüllülüğü faaliyetlerinin önemini ortaya koyuyor.

Nitelikli destek

STK’ların ölçekleri küçüldükçe, nitelikli insan kaynağına erişmeleri de güçleşiyor. Çalışanlara gönüllü olma fırsatı vermek ise bu nitelikli insan ihtiyacını karşılamaya yarıyor. Örneğin bir STK, pazarlama profesyonellerini kullanarak yeni kampanyasının tasarımını yapabilirken, operasyon çalışanlarını kullanarak iş süreçlerindeki verimliliği artırabiliyor.

Daha bağlı çalışanlar

CNBC/Momentive araştırması, çalışanların %56'sının, işverenlerinin kendileriyle ortak değerler paylaşmasını beklediğini gösteriyor. Bu noktada çalışanların esnek bir biçimde, kendi istekleriyle çalışan gönüllülüğü programlarında görev almalarını teşvik etmek, işveren ve çalışan ilişkilerini güçlendirerek çalışanların işletmelerine duyduğu bağlılığı artırmaya yarıyor.

Çalışan becerisi ve kişisel gelişim

Çalışanlar aktif olarak rol aldıkları projelerde farklı görevler üstlenerek proje yönetimi gibi alanlarda daha fazla deneyim elde edebiliyor. Belki de pozisyonları ve tecrübeleri sebebiyle işyerinde sahip olamayacakları yönetim fırsatlarını bu projelerde uygulayarak farklı zorluklarla nasıl mücadele edebileceklerini organik bir yolla öğrenebiliyor.

Daha az iş stresi

İş kaynaklı stresin yükselişte olduğunu gösteren araştırmalar düşünüldüğünde, şirketlerin çalışanlarına bu stresi unutabilecekleri ve işten kısa süre de olsa “kopabilecekleri” olanaklar sunmaları, kronikleşen iş kaynaklı stresin azalmasına ve dolayısıyla çalışan verimliliğinin artmasına aracı oluyor.

İşe alma ve elde tutma

Y Kuşağı'ndan çalışanların %83’ü, sosyal ve çevresel sorunların çözümüne katkıda bulunmalarına yardımcı olan bir şirkete daha sadık olacaklarını söylüyor. Deloitte’un Küresel Y Kuşağı Araştırması’nda da çalışanların şirketlerini amaç ve toplum üzerindeki etkileri bakımından incelediği görülüyor. Öte yandan Macquarie Graduate School of Management (MGSM) tarafından yürütülen bir araştırmada, şirketleri aracılığıyla gönüllülük faaliyetlerinde bulunan çalışanların %93’ünün işverenlerinden daha memnun olduğu tespit ediliyor. İşgücünün çoğunluğunu toplumsal problemlere daha duyarlı olan ve “değer kuşağı” olarak da adlandırılan Z Kuşağı oluşturmaya başladıkça, işverenlerin daha iyi yetenekleri elde edebilmek için değer, sosyal etki ve amaç gibi kavramları daha çok öne çıkarması gerekiyor ki çalışan gönüllülüğü de bunu yapabilmenin en etkili araçlarından birini sunuyor.

Marka itibarına daha çok katkı

Şirket sahipleri öyle düşünmese de, şirketlerin attığı her adım kamuoyu tarafından yakından takip ediliyor ve sosyal medya gibi viral potansiyeli yüksek bir mecranın varlığı, şirketlerin itibarlarına tahmin edemeyecekleri bir hızda etki edebiliyor. Örneğin şirketin çalışan gönüllülüğüne dair çalışmalarından memnuniyetlerini sosyal medya üzerinden paylaşan etki alanı yüksek bir çalışan, milyonlarca lira harcanan bir reklam veya KSS kampanyasında amaçlanan itibar hedefine ulaşmayı günler içinde başarabiliyor.

Küresel şirketlerden çalışan gönüllüğü örnekleri

Çalışan gönüllülüğü programlarının işletmelere ve topluma katkısını anlamak için güncel örnekleri incelemenin önemli olduğunu düşünüyoruz. İşletmeler, gönüllülük kültürünü benimsemek için ortak projeler geliştiriyor, bu projeleri her yıl tekrarlıyor ve çalışanlarının mesai saatleri içinde bu projelere katılımını destekliyor. Kurumsal avukatlık veya danışmanlık gibi sektörlerde faaliyet gösteren büyük şirketler, probono davaları, vakaları veya projeleri üstlenerek, herhangi bir maddi karşılık beklemeden, sosyal sorumluluk projelerine veya toplumsal konulara kaynak ayırıyor. Yazının bu bölümünde, bu gibi yöntemleri kullanan farklı şirketlerin uyguladığı çalışan gönüllüğü programlarına ve bu programların kazanımlarına odaklanıyoruz.

BNP Paribas:

Paris merkezli banka BNP Paribas, çalışan ihtiyaçlarını ve grup hedeflerini gözeten çalışan gönüllülük programıyla saha gönüllülüğü, online ve beceri temelli gönüllülük ile maddi ve ayni bağışlar gibi alanlarda kamuoyuna değer katan markalardan birine dönüştü. Şirket, çalışanlarının %40’ının aktif olmasını sağlayarak çalışan bağlılığını artırmayı başardı. 260 çalışan, İsviçre’de yerel kâr amacı gütmeyen kuruluşlara yardım etmek için 850 saat harcadı.

Colgate-Palmolive:

Tüketici ürünleri grubu Colgate-Palmolive, dünyanın dört bir yanındaki ekipleriyle dünyayı daha iyi bir yere dönüştürmek için kurumsal gönüllülük programlarını kullandı. Colgate Cares Day adı verilen bir program başlatan şirket, çoğunlukla gönüllülük programlarını temel işleriyle bir arada düşündü ve dünyanın dört bir yanındaki çocuklara ücretsiz diş muayeneleri sağlamak ve ağız sağlığı eğitimi vermek için çalışanlarından destek aldı. Bunun yanı sıra çalışan gönüllülere spor programlarına, okul sonrası eğitimlere ve hayvanlarla ilgili sosyal aktivitelere katılma fırsatı tanıdı.

PwC:

Küresel araştırma ve danışmanlık şirketi PwC, 2020’de 14 farklı ofisinin her birinden, 5 farklı kâr amacı gütmeyen kuruluş için proje ve çözüm geliştirmesini istedi. Şirket, kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla daha iyi bağlar kurma sürecinde stajyerler ve destek personeli de dahil olmak üzere her kademedeki çalışanını bu projelere dahil etmeye çalıştı.

Zer:

Koç Topluluğu çatısı altında faaliyet gösteren Zer, "Geleceğimiz için sorumluluklarımız ortak, hayallerimiz benzer" diyerek yola çıktığı Hayalimiz Benzer İş Birliği Programıyla, tedarikçi ve müşteri ağını sorumlu üretim ve tüketim gibi konularda birlikte çözüm üretmeye davet ediyor. Programda Zer’de çalışanlar, gönüllü olarak Hayalimiz Benzer elçisi rolünü üstleniyor. Zer müşterileri ve tedarikçileriyle iletişime geçen çalışanlar, paydaşları sorumlu tüketim ve üretim konusunda proje geliştirmek için teşvik ediyor ve bilgilendiriyor. Başvurular sonrası seçici kurulun belirlediği 6 projenin takibini üstlenerek projelerin hedef ve temel anahtar gösterge takiplerini yürütüyor. Bu sayede Zer çalışanları farklı düzeyde rol alabildikleri Program sayesinde proje yönetimi tecrübesi edinirken, farklı şirketlerden çalışanlar ile ilişki kurabiliyor hem de daha iyi bir dünya amacına hizmet ediyor. Programın her parçası elçilerin fikirleri ve önerileri ile gözden geçiriliyor ve yeniden şekillenebiliyor.

Çalışan gönüllülüğünü bir şirket kültürüne dönüştürmek ve çalışanlara inisiyatif vermek işletmelerin KSS hedeflerine uyumlu bir strateji sunuyor. Bunu yapmak için şirket içinde farklı girişimlere gönüllü olabilecek çalışanlarla başlangıcı yapmak, gerekirse bu programlara katılımı alışveriş platformlarından hediye çekleri gibi küçük ödüllerle teşvik etmek ve kültürün köklenmesi için gereken zemini oluşturmak gibi bir strateji izlenebiliyor.

PAYLAŞ:

Tedarik zincirinde sosyal sorumluluğu nasıl artırabilirsiniz?

Verimli robotik süreç otomasyonu projeleri için öneriler